Haber

Evrim Rızvanoğlu: “Akbelen’i Savunmayı Vatanseverlik Meselesi Olarak Görüyoruz”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Evrim Rızvanoğlu, “Akbelen de diğer ormanlar gibi iklim değişikliğinde değerli bir karbon yutağı. Bu durumda Paris İklim Anlaşması ne olacak?Bakanlığın verdiği iklim hedeflerine nasıl ulaşacağız?Bu iktidar döneminde 2021’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda Türkiye dahil 100’den fazla ülke imza attı. Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü, 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme sözü verdi” dedi.

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın toplantısı düzenledi. Rızvanoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“AKBELEN ORMANI ZORUNLU OLDU”

“İklim değişikliğinin etkisiyle hızlanan ve birçok yerde eş zamanlı olarak başlayan orman yangınları ile mücadele ederken, Akbelen’de 68 dönümlük ve kıymetli bir bölümü çam ağaçlarından oluşan ormanlık alanın yok olmasına tanık oluyoruz. Akbelen, İkizköy halkı 4 yıldır mücadele ediyor ve 2 yıldır doğa nöbeti düzenliyorlar.Bu mücadelenin belli noktalarında Akbelen nöbetinde yöre halkıyla yan yana gelip mücadelelerine destek oldum, Onları dinledim, TBMM’de Akbelen ile ilgili ilk konuşmamı yaptım, yöre halkının sesi olmaya çalıştım, süreci başından beri yakından takip ediyoruz, 24 Temmuz sabahı ikinci yıl gibi. Nöbetleri bitmişti, yöre halkı sabaha kuş sesleriyle değil, testere ve motor sesleriyle başladı.Yöre halkı olayı engellemek için günlerce yas tuttu ama nafile.Ne yazık ki Akbelen Ormanı neredeyse yok olmuştu.

“İKİZKÖY’DEKİLER DEVLET TARAFINDAN UYGULANAN ÇEVRE SERGİSİNE KARŞIYDI”

Akbelen sorunu çok boyutlu bir sorun ama en değerli yönü ise yerel halkın yaşamının kökten değişeceği. Bu bölgede termik santraller için 20’ye yakın köy yerinden edildi. Bu köylerde geleneksel yaşam sona ermiş, kültürler kaybolmuş, insanlar baba ocaklarından uzaklaştırılmıştır. İkizköylüler kaderlerinin aynı olmasını istemiyor. Yerel halk burada kalmak, kendi topraklarında ekmek, biçmek ve temiz havayı solumak istiyor. Hayatlarının bir günde değişmesine izin vermek istemiyorlar. Kısacası sürgüne gitmek istemiyorlar. İkizköy halkı, iktidarın kendilerine dayattığı sürgüne karşı çıkıyor. Yaşam alanları şirketlerin doyumsuzluğuna kurban ediliyor. Köylünün hayatı, yalnızca bir şirketin çıkarı için darmadağın olur.

“BİRİSİ DAHA ZENGİN OLACAK diye BU İNSANLARA YAPILAN REVA MI?

Akbelen’in de çok ciddi bir tarım ekonomisi var. Köylüler, ‘Toprağı biliyorsun, suyu biliyorsun, nasıl yaşayacağız, çocuklarımıza ne bırakacağız, bu yaştan sonra nereye yerleşelim’ diyorlar. Bir de 75 yaşındaki Zehra Teyzemiz var. Zehra Teyze ormanı savunmak için hasta yatağından çıkar. ‘Hasta yatağımdan kalktım, ilaçlarımı içtim, yola çıktım, bugün öleceğimi bildiğim halde gideceğim, hakkımızı aramaya geldim’ diyor. Soruyorum; Bu insanları hasta yataklarından çıkarmaya ne hakkınız var? Birileri daha zengin olacak diye bu insanlara yapılan reva mı? Bir memlekette hak ve hukuk çiğnenirse oradan rahmet akmaz. Ayrıca günümüz dünyasında bu tür projelerin başarısı, toplumun ve doğanın ihtiyaçlarına saygı duymaya ve bunları göz önünde bulundurarak hareket etmeye bağlıdır. Ancak Akbelen’de toplumun istekleri ve yöre halkının onayı ne yazık ki uygulanmıyor.

“TÜRK ORMANCILAR DERNEĞİ BAŞKANI ÖZKARA’NIN İŞİ AKBELEN’DE YAKLAŞIK 40 AĞACIN KESİLDİĞİ BİLGİSİNİ BİZE SÖYLEDİ”

Bir diğer konu da ormanlarımız ve ormanlarımızdaki yaşam. Akbelen’de kesim alanlarına girişin yasak olması ve yetkililer tarafından şeffaf bir açıklama yapılmaması nedeniyle Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Hüsrev Özkara bizim için hızlı bir çalışma yaptı. Çalışmalar sırasında Akbelen’de 40 bine yakın ağacın kesildiğini anlattı. Her konuda olduğu gibi bu konuda da şeffaf verilere ulaşmak mümkün değil. Yetkililere soruyoruz: Akbelen’de kesilen toplam ağaç sayısı nedir? Ormanlarla ilgili anayasa ve uluslararası taahhütler hükümet tarafından açıkça ihlal edilmektedir. Örneğin, Anayasa’nın 169. maddesi: Bu maddede ‘Devlet ormanların korunması ve alanların genişletilmesi için gerekli kanun ve tedbirleri alır’ kararına rağmen, Akbelen örf ve adete göre hükümet tarafından terk ediliyor.

“AKBELEN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDE ÖNEMLİ BİR KARBON ALIŞVERİŞ BÖLGESİDİR. BU NEDENLE ORMANLARIN YOK EDİLMESİNİ TARİHİ BİR HATA OLARAK GÖRÜYORUZ”

Akbelen de diğer ormanlar gibi iklim değişikliğinde değerli bir karbon yutağıdır. Yani iklim değişikliğine karşı bir tampon görevi görüyor. Bu nedenle ormansızlaşmaya tarihsel bir kusur olarak bakıyoruz. Peki ya Paris İklim Anlaşması? Bakanlığın verdiği iklim hedeflerine nasıl ulaşacağız? Bu iktidar döneminde, 2021’deki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda Türkiye dahil 100’den fazla ülke, 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme sözü veren Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü’nü imzaladı. bu sözler tutulur.

“AKBELEN SAVUNMASINI BİR VATANDAŞLIK SORUNU OLARAK GÖRÜYORUZ”

Valilikten yapılan açıklamada şirketin saha rehabilitasyonu için 130 bin fidan dikeceği belirtildi. Peki kaybolan bir ekosistem nasıl geri gelecek? Yeni dikilen fidanlar, eski bir ağacın sera gazlarını emip emmemesi ile aynıdır. Yeni dikilen bir ağacın işlevlerini tam olarak yerine getirebilmesi için ortalama 100 yıla ihtiyacımız var. Ekosistemden, iklim değişikliğinden anladığınız bu mu? Hükümet, iklim değişikliği ile samimi bir şekilde mücadele etmek istiyorsa, işe önce ormanlarına sahip çıkmakla başlamalı. DEVA Partisi olarak yeşil çizgilerimiz var diyoruz. Yeşil çizgilerimizden biri de ormanların, yani farinks karbon alanlarının bariz bir şekilde yok edilmesidir. Devlet ‘yeşil vatan’ olarak tanımladığı ormanlarımıza maalesef sahip çıkamıyor. Akbelen’i savunmayı vatanseverlik meselesi olarak görüyoruz.

“HÜKÜMETE SORUYORUZ: 2,5 YILLIK KÖMÜR İÇİN AKBELEN’İ ÖLDÜRMEK DEĞERLİ MİYDİ?”

Akbelen’de güç ihtiyacı üzerinden bir algı oluşturulmaya çalışılır. ‘Bu saha çalışmaya devam etmezse 2024’ten sonra elektrik üretimi olmayacak’ deniyor. Şirket, buradaki iki termik santralin Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 2,5’ini karşıladığını söylüyor. Şirketin resmi internet sitesinde ormanın altında 33.3 milyon ton linyit yatağı olduğu iddia ediliyor. Bu rakam iki termik santralin ancak 946 gün yakıt ihtiyacını karşılayabiliyor. İktidara soruyoruz: İki buçuk yıllık kömür için Akbelen’i öldürmeye değer miydi? Dünya kömür yerine yenilenebilir enerjiye öncelik veriyor. Ülkemiz bu anlamda birçok Avrupa ülkesine göre şanslıdır. Böyle bir coğrafyamız varken yenilenebilir enerji neden önceliğimiz değil? Güneşin bol olduğu Muğla’da güneş enerjisi santralleri kurmak neden tercih edilmiyor? Bunların tümü normalde önce planlamadan geçer. Devlet önce gerçek planlama yapacak, fayda-maliyet hesabı yapacak ki bu ülke kalkınsın.

“GÜÇLÜ DEVLETİN KARŞISINDA ÇÖZÜM SAHİP İDDİADIR. KURU SLOGAN DEĞİL, GÜCÜN HER TAVSİYESİDİR”

CAN Europe tarafından hazırlanan rapora göre, 2018-2043 yıllarında her bir termik santralin 50 yaşına kadar çalışmaya devam etmesi durumunda santrallerden kaynaklanan hava kirliliğinin 5 bin 300 kişinin erken ölümüne yol açacağı öngörülüyor. Termik santrallerin bulunduğu bölgelerde yaşayan veya çalışan insanlar bu ülkenin evlatlarıdır. Bu vatandaşlar geçimlerini sağlamak için bu santrallerde çalışmak zorunda. İnsan hayatına yakışır işler olsa daha uygun bir çalışma ortamını kim tercih etmez ki? Devletin görev ve sorumluluğu da burada başlıyor. Güçlü devlet olmak işte tam da bu demektir. Sonuç olarak, analiz, güçlü durum argümanının gerçek olduğu gerçeğinden geçer. Kuru sloganlardan değil, gücün olağan gaddarlığından değil. İçinde bulunduğumuz yıl hükümet tarafından Türk Yüzyılı olarak nitelendirilirken, Akbelen’de yaşananları Türkiye’ye yakıştırmıyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu